31 Ocak 2019 Perşembe

Düşündürücü Sorular #3

Ocak 31, 2019 15

Düşündürücü sorularımızın üçüncüsüyle iyi günler, iyi akşamlar efenim. Bazıları cesur, bazıları sadece 5-10 saniye düşündürecek sorular. Bugün 7 adet sorumuz var. Son sorumuza uygun da bir gifle başlayalım bakalım;

1) "Mükemmel bir gündü" demen için olmazsa olmaz şey nedir?

2) En son ne zaman birine şarkı söyledin?

3) Yaşlanmaktan korkuyor musun? Neden?

4) Düşüncelerini, dolayısıyla hayatını değiştiren bir kitap/dizi/film oldu mu? Olduysa benimle paylaşır mısın?

5) Gördüğün ve etkisinden çıkamadığın bir rüyan oldu mu? (Ya da gördüğün en garip rüya)

6) Kendinle ilgili tek bir şeyi değiştirebilecek olsan bu ne olurdu?

7) Hiç aşık oldun mu?





Ben cevaplamak için üçüncü soruyu seçiyorum. Biraz korkuyorum açıkçası yaşlanmaktan. Uzun süreli yalnızlığı sevmiyorum çünkü(zaten kim sever ki?) Ve yaşlılığımı sevdiklerimden uzakta geçirme düşüncesi korkutuyor beni. Sevdiklerimiz olmadan yaşamanın da hiçbir anlamı kalmıyor sanki.

Şimdi sıra sizde, birer soru cevaplayalım yine. Bu soruları sevdiklerinize de sorabilirsiniz, çok keyifli oluyor.

Bolca sevip bolca sevildiğiniz nice güzel günlere. 


28 Ocak 2019 Pazartesi

"Belki çok yakın, belki çok uzaklara"

Ocak 28, 2019 22
İlk önce bir karavanım olsun istiyorum. Belki bana metrekareler sunamayacak ama yollar ve keşifler sunacak 4 tekerlek.

Sıkılıyorum ben buralardan. Klişe bir cümle kuruyorum sürekli evet, biliyorum. 

Ama sizin sıkıldığınız gibi sıkılmıyorum ki ben. Ruhum burada değil sanki, sadece bedenim burada. Ruhum ait olduğu yerleri arıyor. Sadece tek bir yere de ait değil biliyorum. Ben engel olamıyorum fakat ona, dış seslerden uzaklaşıyor kendi kendine ve beni hüzne boğuyor.

Üzüntülerden kaçmak istiyorum. Evet, mümkün değil, biliyorum ama en azından hüznü en aza indirgemek istiyorum. 20 yaşındayım ben ve yaşımı hissetmek istiyorum sadece. 

Çok parlak bir gelecek, çok güzel eşyalar ya da çok büyük miktarda paralar hayal etmiyorum ben yaşıtlarım gibi.
Hayatın kısa olduğunun idrakındayım. Evet bunun herkes farkında. Ama herkes farkında değil. Bu cümleyi anlıyor musunuz?

Güzel insanlar, gülümseyen simalar, sıcak bir ev, samimi bir yuva hayal ediyorum sadece. Artık bunun için çokça dua ediyorum çünkü sığınacak başka bir limanım kalmadığını hissediyorum.

Bu yazı da hayattaki diğer çoğu şey gibi hüzün dolu oldu. Kaçınılmaz son mu bu?
Kaçınılmaz sonlardan bile kaçmak istiyorum ben.

En çok kaçmak istediğim şey ise hüzünler iken ben hüzün doluyum, baksanıza. Peki insan kendinden kaçabilir mi? 

Kaçamaz muhakkak fakat uzaklaşabilir kendinden, benliğini oluşturan şeylerden kaçarak uzaklaşabilir elbet.

Belki hüznümü bırakıp buralara, belki çok yakın belki çok uzaklara,
belki dündü bu fırsat kaçırdım, belki de bazen düşündüğüm gibi herhangi bir zaman dilimi uygundur herhangi bir hayale.

Belki bir gün bu yazı kadar bile hüzne katlanamayacak ve bu yazıyı da silmek isteyeceğim diğer birçok şey gibi.

Bilmiyorum, bilmek istemediğim de bir gerçek,

(hüzünlerim bitmediği gibi bu yazı da bitmeyecek)








23 Ocak 2019 Çarşamba

Düşündürücü Sorular #2

Ocak 23, 2019 25

Merhabalar efenim ❤
Düşündürücü sorularımıza, kelimenin tam anlamıyla bayılarak izlediğim bir filmden, bayıldığım bu iki oyuncunun düşündürücü bir sahnesiyle başlıyorum.

Düşündürücü Sorular #1 yazımda çok güzel cevaplar gelince devam edelim, beraber cevaplayalm yine dedim. Sonra aklıma katıldığım bir Aiesec tanışma toplantısında birbirimize sorduğumuz sorular geldi ve onun gibi eğlenceli sorular sormaya karar verdim bu kez. O zaman o eğlenceli soruyla başlıyorum;

1) Kendin hakkında komik/garip 3 gerçek?

Bu soruyu sorduklarında o an ilk olarak aklıma ayakkabılarım ve ayakkabımdan yukarı doğru gözüken kedili çoraplarım gelmişti ve çoraplarıma bakarak demiştim ki "en sevdiğim şeylerden biri çoraplar ve onları ayakkabımdan çıkararak giymek."

İnsan garip olmayagörsün. Bakalım sizde neler var? :)

2) En sevdiğin çocukluk hatıran?

3) Görünmez olsaydın ilk nereye giderdin, ne yapardın?

4) En yakın arkadaşlarınla nasıl tanıştın?

5) Bildiğin en işe yaramaz şey? (Ya da işe yaramaz bir bilgi)

6) Tekrar tekrar izlediğin/izleyebileceğin film? Neden?

7) Gün içinde en çok tekrar ettiğin kelime?

8) En garip alışkanlığın?

Öncekinde yaptığımız gibi içlerinden birini seçip yorum olarak cevap verebilirsiniz, çok hoş olur çok da tatlı oluur❤

Şimdiden teşekkür ediyorum, Düşündürücü Sorular #3'te görüşmek üzere :)






16 Ocak 2019 Çarşamba

Haftaiçi Sineması - #benimgözümden WHIPLASH

Ocak 16, 2019 23

Hayatım boyuncu yapacağım herhangi bir şeye bu kadar tutkuyla bağlı olacak mıyım acaba?
Eğer koskoca bir tutkunuz yoksa bu filmi izlerken sürekli bunu soracaksınız kendinize. En azından ben sordum.

19 yaşında ve kendini ritme adamış bir genç, ülkedeki en iyi müzik okulu, gerçek anlamda manyak bir orkestra şefi ve caz müzik şöleni.

Şimdiye kadar izlediklerimden çok farklı kulvarda bir filmdi. Sadece ve sadece tek bir konuya odaklanmıştı. Bolca müzik, müzik ve müzik vardı ve ritme kapılıp gittim.
Normalde sıkılgan biriyim ve tek bir konu üzerinden giden filmleri sevmem fakat durağan gibi gözükse de aslında içinizde fırtınalar koparabilecek bir film.

Arka planda aslında bir onaylanma mücadelesi gördüm bu genci izlerken. Küçükken babasından, müzik okulunda ise acımasız şef Fletcher'dan onay alma mücadelesi. Var olma mücadelesi.

***Bu mücadeleyi seyrederken bol bol küfür duyacaksınız aman dikkat sinir bozukluğu yaşayabilirsiniz!***

Gelgelelim; orkestra şefi Terence Fletcher'ın acımasız ve küfür dolu eleştirileri filmin başlarında beni biraz ürkütse ve rahatsız etse de sonrasında çok çok daha anlamlı bir finale sebep olmuş olması ve bu karmaşa harikaydı. 
Andrew Neyman'ın azmi, "ellerini kanata kanata" dahi olsa asla pes etmeyip çalmaya devam etmesi harikaydı.

Ve belirtmek isterim ki film tam 19 günde çekilmiş, bunu öğrenince filme, oyunculara ve yönetmene saygım kat kat arttı açıkçası.




Finalde davul solosu tam 9 dakika sürüyor. Şaşırdım kaldım, harikaydı.
Müziğe ve ritme biraz da olsa ilginiz varsa, hele hele benim gibi caz müzik seviyorsanız bu filmi kaçırmayın derim.

Sonraki yazımda görüşmek üzere, şimdilik hoşçakalın.







15 Ocak 2019 Salı

Haftaiçi Sineması - #benimgözümden THE BOOK THIEF

Ocak 15, 2019 16

Yıllar önce kitabını okuyup etkisinden çıkamadığım bir Markus Zusak hikayesi bu. 

1938 Almanya'sında başlıyor hikaye. Liesel Memminger adlı 9 yaşındaki bir kızın hikayesi. 9 yaşındaki bir kitap hırsızının. Daha karnı bile doymuyorken kitap çalan, ya da  "ödünç alan" küçük kızın. Filmi izlemiş olanlar burada gülümseyecek :)


"Öğrendiğim bir şey varsa, o da hayatın hiç kimseye söz vermediğidir. O yüzden başlasam iyi olacak. Hep görmezden gelmeye çalıştım ama bütün bunlar bir trenle, biraz karla ve kardeşimle başladı. Arabanın dışı, bir kar küresinin içi gibi uçuşan tanelerle kaplıydı. Ve Cennet Sokağı adında bir yerde akordeon kalpli bir adamla fırtına gibi bir kadın yeni kızlarını bekliyordu."

Kelimelerin dans ettiği bir filmdi. Kelimelerin gücünü anlatan.


Hitler Almanyasında, manevi anne-babasıyla evlerinin bodrum katında hasta bir Yahudiyi saklamalarını ve Liesel'ın etrafta olan olayları, Hitler'in neden "sevdiklerini aldığını" sorgulayışını görüyoruz.

Çünkü o 9 yaşında bir çocuk ve anlamlandıramıyor. Annesine komünist diyorlar. O yüzden seni bırakmak zorundaydı diyorlar. Komünizm ne ki, bilmiyor, o daha sadece 9 yaşında. 


İşte o zaman, Liesel Memminger'ın yerine kendinizi koyduğunuzda Cemil Meriç'in deyişiyle "izm"ler anlamsızlaşıyor. (Der ki; izmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir.)

Bodrum kattaki o misafirle beraber kelimelere, kelimelerin yarattığı hislere tutunuyorlar. "Kelimeler hayattır, Liesel." diyor Max. Beraber hayata tutunuyorlar. 

Bodrum kattaki o adamın ve Liesel'ın bağı beni çok fazla etkiledi. Film bittiğinde dakikalarca yerimden kalkamadım. Max baygın ve hasta halde yatarken Liesel ona bıkmadan usanmadan her gün kitap okuyor. Pes etmeden. Duymadığını düşündüğü halde. 


Sevgi tam olarak da böyle bir sabır hali değil mi?

Sevgi dönem ayırmaksızın tam olarak da böyle bir sabır hali.
Herkesin izlemesini istediğim bir film. Bu yüzden çok ayrıntıya girmedim. Umarım izler ve beğenirsiniz, sevdiklerinize daha sıkı tutunursunuz.









13 Ocak 2019 Pazar

Düşler ve Gerçekler

Ocak 13, 2019 11
"Evet! Evet! Senin şu düşlerin!" diye bağırdı adam. Bu noktaya ulaşmaları onu çok mutlu etmiş gibiydi. "İşte sorun da burada, düşlemek yasak!"

"Düşlememelisin! diye yankılandı Thomas Gradgrind'in sesi, "Böyle bir şey yapmamalısın."

"Gerçekler, gerçekler ve yalnızca gerçekler!" dedi adam.

"Gerçekler, gerçekler ve yalnızca gerçekler!" diye yankılandı Thomas Gradgrind'in sesi.

...

Charles Dickens'ın Zor Zamanlar kitabından bu alıntıyla herkese günaydın, iyi günler, iyi geceler❤

Başlayalım biraz konuşmaya.

Thomas Gradgrind'e göre boş bir kafa, hayallerle dolu olan bir kafadan çok daha iyidir. Ya gerçeklerle dolu olacaksın, ya da? hiç. Hiç işte; elle tutulamayan, sayılamayan ölçülemeyen şeylerden ne yarar gelir ki! diye düşünür Gradgrind. Coketown kasabasının sakinleri böyledir işte. Maddecilik hakimdir oralara. Çocuklara hayal kurmamaları öğretilir. Sevmeye bile hakları yoktur.

Korkunç. Distopyada gibi hissettiniz mi siz de?
Ben korkunç şeyler hissettim çünkü Thomas Gradgrind'le tanışınca. Hayal kurmanızın yasak olduğunu düşünün. Nasıl yaşardınız?

Her şeyi geçtiğimi varsayıyorum, belki de en büyük sorunum uykuya dalmak olurdu. Benim için hayallerim beni mışıl mışıl uyutan masallarım haline geldi çünkü.
Bazılarının yaşanmayacak olmasını bilmek de üzmüyor mesela. Çünkü düşünmek serbest! Kafanın içinde serbestsin. Sen, sen, sen. Yalnızca sen varsın. En özgür bölgendesin. Varsın yaşanmasın, nefes alıyorsak umut yok mudur?
Fakat,
Fakat bazen zor yine de, biliyor musunuz? 
Ama olmama ihtimalinden dolayı değil. Beni çok hayal kuranlar anlayacaktır.
Çok hayal kurduğunda gerçeklere daha sert çarpıyorsun. Doz aşımı gibi bir nevi. Sana iyi gelen o ilacı o kadar sık kullanmışsın ki bıraktığında, gerçek dünyana baktığında sanki koskoca bir kayaya çarpıyorsun.

Bazen nerede durmam gerektiğini bilmem gerekiyor sanırım. Oğuz Atay diyor ya, 

"Anlamıyorum. Oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor. Hiç anlamıyorum."
Anlamıyorum. Bu oyunu nerede bitirmem gerekecek, hayat tam olarak benim için nerede başlıyor, bunu anlamıyorum. Benim için hala her şey bir oyun gibi. 20 yaşındayım. 30 yaşında da oyun gibi geleceği düşüncesi sarıyor beynimi. 
Düşlemeden duramıyorum. Ne olacak, nasıl olacak, düşündüklerim-düşlediklerim gerçekleşecek mi? 

Bu kadar hayalperest biri olmak gerçekten çok zor. Ama inanın bana hayatınızı masal gibi yaşıyorsunuz. Her zerresini hissederek. Acıtsa da, çoğunlukla iyi geliyor bu size. Zor evet, çok zor. Ama çok güzel.



Anlam aramıyor, anlam yaratıyorsunuz. Çok fazla gülüyor, çok fazla ağlıyorsunuz. Çok konuşuyor, çok susuyorsunuz. Her şeyi isteyerek ve dibine kadar yaşıyorsunuz. 
Ve etrafınız Gradgrind'lerle dolu.

Merak etmeyin.
Hikayenin sonunda Thomas Gradgrind de hayal kurmayı öğrendi.













5 Ocak 2019 Cumartesi

Düşündürücü Sorular #1

Ocak 05, 2019 17

Meerhabalar tekrardan herkese! 
Şöyle enerjik bir giriş yapalım, malum yarın pazar, belalı pazar. Mutsuz pazar. Dertli pazar... :)
Bu ara yazdıkça yazasım, yazdıkça yazasım var. 
Bu sebepten yine karşınızdayım ve birlikte düşünelim. Ama neyi?

Cumartesi gününü evde geçirince, akşama doğru sıkıldım ve başladım yine Pinterest'teki o dekorasyonlara, evlere, bungalovlara bakıp bakıp aşık olmaya. Ben pinterest batağındayken karşıma düşündürücü sorular çıktı. Ve kendim de içlerine ekleyip sizinle paylaşmak istedim.

İçlerinden birini de kendim de cevaplayacağım. Siz de içlerinden birini cevaplayıp benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Hadi o zaman başlayalım.


1) En son ne zaman bir şeyi "ilk defa" yaptın?

2) Hayalindeki işe mi sahipsin? Ya da onu arıyor musun?

3) Gördüğün en güzel manzara neydi?

4) Tanımaya değer bir insan olduğunu düşünüyor musun, neden?

5) Kendini en çok gerçekten "kendin" gibi hissettiğin yer neresi?

6) Geçmişinden bir güne dönebilsen hangi güne dönerdin?

7) Keşke sahip olmasaydım dediğin bir sorumluluğun var mı?

8) Yaptığın şeyde başarısız olmayacağın kesin olsaydı, napardın?

9) Seni güçlü hissettiren şey nedir?

10) Sence anlam dolu bir hayat mı yaşıyorsun?

11) Hayatında en çok şükrettiğin 5 şey nedir?

12) Hayatın bir filme uyarlanacak olsaydı, adı ne olurdu?



Kendimi en çok kendim gibi hissettiğim yer kesinlikle annemin yanı. Hiçbir hayalimi yadırgamayan tek insan olduğundandır belki de.
Umarım uzun uzun yıllar kendim gibi hissedebildiğim köşem hep var olur.

Herkese mutlu bir pazar diliyorum❤





Sağlıklı Yaşam Sohbetleri | (2)

Ocak 05, 2019 12
Bugün biraz stresten konuşalım.

Stres, stres, stres. Sürekli duyuyoruz. Herkesten duyuyoruz. Dimi?

Stressiz yaşadığınız kaç gününüz oldu geçtiğimiz senelerde? 
Bunu stres kontrolü zayıf biri olarak söylüyorum, stresi yenmek için elimizden gelenin de fazlasını yapmalıyız. Çünkü bunun kötü sonuçları saymakla bitmiyor.

Stresin ve gerginliğin belleğimizi zayıflattığını okudum bu haftaki HBT dergisinde. Saçma olan da şu ki, stres yaptığımız zamanların çoğu aslında beynimizi, belleğimizi iyi kullanmamız gereken zamanlar. Önemli bir sunuma hazırlanmak mesela, sınavlar, önemli toplantılar...

Kandaki kortizol düzeyinin sürekli olarak yüksek olması durumunda kalp ve deri zarar görüyor. Bunu neden söylüyorum, çünkü kortizol, hafif bir stres durumunda da, uzuuun uzadıya yaşanan bir depresyon durumunda da kanda yükselen ilk hormonmuş.

Aslında stres-kaygı-endişe, ismi her ne ise, bu şey bizim varoluşumuz için gerekli. Beyin tehlikeyi hissettiğinde vücuda emreder ve kortizol hormonu kandaki glikoz seviyesini yükseltir, beynin bundan daha çok yararlanmasını ve kendini savunmasını ister. Savaş ya da kaç tepkisi oluşturur. Tehlike anında çok önemli sayılmayan sindirim, üreme gibi sistemleri bastırır. 

Bunu o an için yapar. Peki ya bu sona ermezse? Stresiniz yatışmazsa? O zaman başta söylediğimiz gibi, kalp ve deri olmak üzere birçok organınız zarar görecek. Kalp hastalıkları, deride oluşan yaralar, bağışıklık hastalıkları, kaygı bozuklukları...

Yani aslında bizim sorunumuz gereğinden fazla stres durumuna maruz kalıp, sonrasında bastırılmış sistemlerimizin sorunlarıyla boğuşmak.

Her şeyde olduğu gibi, hormonlarda bile, hepsi dozunda güzel...

Ben stresten korunmak için en iyi yöntemin, herkesten de duyduğunuz gibi, hobi edinmek olduğu kanaatindeyim. 
Hatta bence insanın birkaç taneden de fazla hobisi olmalı. Ne kadar çok hayata katılırsak o kadar az stres yaparız diye düşünüyorum. Tabii asıl sorumluluklarınızı fazla ertelemek sizi daha çok strese sokuyorsa ilk işiniz onları hafifletmek olmalı, sonra hobilerinizle ilgilenirsiniz.

Yapacak çok fazla şey var aslında hayatın bize yüklediği o stresi unutmak, hafifletmek, hayattan keyif almak için.
Bugün günlerden cumartesi. Hadi gelin beraber bugün nelerden keyif aldığımız hakkında düşünelim.
Bugün benim için cumartesi sabahı erkenden kalkıp çayımı demlemek, en sevdiğim sitcomu izlerken kahvaltı etmek, sonra da ayaklarımı uzatıp o sessizlikte dergi okumak çok keyifliydi. Şimdiyse en sevdiğim şeyi yapıyorum, yazıyorum. Yaz hayalperest yaz. Biraz da gerçekleri yaz. :)

Beni bekleyen kocaman 4 sınavım olmasına rağmen bunlardan keyif alabilmeliyim. Çünkü hayat sadece ciddi şeylerden oluşmamalı. Ya da şöyle diyim, bir boğa burcu buna katlanamazdı! 











3 Ocak 2019 Perşembe

Defterimden Kesitler #2018

Ocak 03, 2019 12
12/09/2018, Çarşamba

"Bazı geceler diğerlerinden daha zordur. 
Belki de benim gibi insanlar için her gece zordur.
Çok mutlu uyuyacakken de zordur mesela, biliyor musun? Korkmak ağır gelir ruhuna öyle zamanlarda çünkü. Bu devasa mutluluğun ne kadar kısa süreceğini düşünür durur bu insanlar. 

Kalbi mutluluktan "pırpır" eder insanın,
ama insan beyninin azizliğine uğrar, 
sanıyorum.

Zaten bize ne yapıyorsa düşüncelerimiz yapmıyor mu? 

Beynimizden fışkıran virüsler gibi, sarıyor mutluluğumuzu bu düşünceler. 

Ah, günlük; 
ben neşeli bir kızım. 
Tüm bu olanlara katlanamıyorum.

Belki de bu kadar neşeli olmasaydım, bu acılara daha kolay katlanabilirdim.

Ama 
yok!
beni güçlü yapan buymuş
buydu ya da
öyle diyorlar.

Biliyor musun günlük,
bazen hiç normal hissetmiyorum.

11 Eylül gecesi bir cümle işittim. Tüm dağınıklığımla gurur duyarak;
'Bırak ya. Bırak. Dağınık kalsın!' "