Neden? -ezbere yaşamak-
Çeyrek Piyanist
Ekim 27, 2017
11
Bir video izledim. Her gün 10 kez neden? diyin diyordu. Gerisini hatırlamıyorum. Etkilenmiştim.
Sonrasında soruların gücünü anlatan bir kitap okudum. Öneminin farkına vardım sorgulamanın. Evet, soru sormak beyin gibi değerli bir organınız ve akıl sağlığınız için yapabileceğiniz en güzel şey.
Peki neden? Çünkü sorulmamış her soru, açılmamış bir kapıdır. Hayatınıza yeni kapılar açmak istiyorsanız, soru sormalısınız.
Son 1 yılda ne kadar sorgulayıcı olduğunuzu bir düşünün şimdi. Yeterli mi, bunu düşünün. Yeterli değilse, neden değil?
Sormuyoruz. Merak duygusunu yitiriyoruz. Keşfetmeyi bıraktık. Sadece ve sadece sürüklenip gidiyoruz. Ee, sonra?
Sonrası belli aslında.
Merak duymayan bir insan yaşamdan ne keyif alır ki? Keyif aldığını sanar zannımca. 2-3 yaşlarındaki çocukları düşünün. En meraklı zamanlarıdır. Aynı zamanda en heyecanlı, en mutlu zamanları.
Keşfetme isteği asla bitmez; ta ki annesi her sorduğu soruda kızıp, elini sürüp keşfetmeye çalıştığı şeylerde eline vurana kadar.
Bizim şimdi elimize vuran yok. Soru sormamıza kızan yok. Ama soru sormayı zaten o kadar unutmuşuz ki, fanusa ne atılsa yiyen balıklar gibi, her türlü bilgiyi sorgulamadan kabul ediyoruz. Dü şün me li yiz!
Bizimki "ezbere yaşamak" olayı. Son yıllarda karşı konulamaz bir hal almaya başladı. Peki neden?
Bunun en büyük nedenlerinden biri iletişimi cebimizde, çantamızda, elimizde taşımaya çalışmamız. İletişimin "teknolojik" olması. İletişimin sözde sosyal olan medya ile gerçekleşmesi. İletişim bu değil ki. İletişim asla bu olmamalı.
Sherry Turkle TED konuşmalarından birinde 18 yaşında bir gençten bahsediyor. İletişim sorunu olduğundan ama bunu çözmek istemediğinden yakınan gence neden? sorusunu yönelten Turkle, "çünkü gerçek hayat, bu yüzden ne diyeceğimi kontrol edemiyorum" cevabını almış.
Ne diyeceğini kontrol edememek mi sebep?
Bundan korkacak kadar "gerçek bir insan" olmaktan uzaklaşıyor muyuz? Kendimizi düğmeyle çalışır gibi, kontrollü insanlara mı dönüştürüyoruz, yapay insanlara mı?
"Cyborgs", yani yarı-makineler.
Amber Case der ki: "Artık hepimiz yarı-makineyiz. RoboCop veya Terminatör değil belki ama hepiniz bilgisayara ekranına veya cep telefonunuza baktığınızda yarı-makinesiniz."
Evet, dönüşüyoruz. Bir parçamız haline getiriyoruz o makineleri, böylece biz de makineleşiyoruz. Neden?
Çünkü çok sevdiğimiz(!) bu makineler bizim yerimize birçok şeyi yapıyor. Hantallığımıza hantallık katıyoruz. Akıllıca sorular sormak ve cevabını araştırmak, düşünmek size efor sarf ettirecektir. Günümüz insanı ise en az eforu sarf etmek için elinden geleni yaptığından dolayı, büyük çoğunluk bundan koşarak uzaklaşacaktır. Diyorum ya, hantallaşıyoruz.
Düşünmemize gerek mi var? Evet, gerek var!
Neden? demeye ihtiyacımız var. Bu sorunun gücünü kullanmamız gerek. Eğer daha fazla düşünmemeye ve sormamaya devam edersek fark etmeden, aniden yapayalnız kalacağız.
Fakat o an ne kendimizi tanıyor olacağız, ne de teknoloji bize eli avucu dolduran bir şeyler bırakmış olacak.
Modern çağda o kadar yalnız hissediyoruz ki, kafamızı eğip telefonumuzla dünyanın her yerine ulaşabilmek bize bu hissi unutturuyor, rahatlıyoruz. Siz de gözlemliyor musunuz? İnsanların yalnız kalma korkusunu. Kimsenin asla kendisiyle baş başa kalmak istemeyişini. Yalnız kaldığında hemen sosyalleştiğini sandığı yere, teknolojiye sımsıkı sarıldığını. Aslında yalnızlığını sadece unutuyor insan, hakikatte daha da yalnızlaşıyor.
Ve aslında, "Yalnızlık, insanın kendini bulduğu yerdedir."
Neden? birbirimizi dinlemiyoruz, bu da yukarıda söylediğimle ilişkili başka bir soru. Neden birbirimizi dinlemiyoruz ve bu akıllı dediğimiz makinelere bu kadar ihtiyaç duyar hale geliyoruz? Bunun cevabını bilmiyorum.
Bildiğim bir şey varsa o da şudur ki; çok geç olmadan sevdiklerimizin ekrandan görmeye çalıştıkları sevgiyi, ilgiyi, alakayı onlara vermeliyiz ve hiç kimse, insani bir fonksiyonu bile olmayan bir makineden medet ummamalı.
Çok geç olmadan harekete geçmeliyiz.
Ben kendimden başladım. Yolun binde birini bile tamamlasanız, başarıyorsunuz demektir. Her insan koca bir dünya taşır içinde. Dünyanızı yerle bir etmeyin. Zenginleştirin.
"We expect more from technology and less from each other"
Sonrasında soruların gücünü anlatan bir kitap okudum. Öneminin farkına vardım sorgulamanın. Evet, soru sormak beyin gibi değerli bir organınız ve akıl sağlığınız için yapabileceğiniz en güzel şey.
Peki neden? Çünkü sorulmamış her soru, açılmamış bir kapıdır. Hayatınıza yeni kapılar açmak istiyorsanız, soru sormalısınız.
Son 1 yılda ne kadar sorgulayıcı olduğunuzu bir düşünün şimdi. Yeterli mi, bunu düşünün. Yeterli değilse, neden değil?
Sormuyoruz. Merak duygusunu yitiriyoruz. Keşfetmeyi bıraktık. Sadece ve sadece sürüklenip gidiyoruz. Ee, sonra?
Sonrası belli aslında.
Merak duymayan bir insan yaşamdan ne keyif alır ki? Keyif aldığını sanar zannımca. 2-3 yaşlarındaki çocukları düşünün. En meraklı zamanlarıdır. Aynı zamanda en heyecanlı, en mutlu zamanları.
Keşfetme isteği asla bitmez; ta ki annesi her sorduğu soruda kızıp, elini sürüp keşfetmeye çalıştığı şeylerde eline vurana kadar.
Bizim şimdi elimize vuran yok. Soru sormamıza kızan yok. Ama soru sormayı zaten o kadar unutmuşuz ki, fanusa ne atılsa yiyen balıklar gibi, her türlü bilgiyi sorgulamadan kabul ediyoruz. Dü şün me li yiz!
Bizimki "ezbere yaşamak" olayı. Son yıllarda karşı konulamaz bir hal almaya başladı. Peki neden?
Bunun en büyük nedenlerinden biri iletişimi cebimizde, çantamızda, elimizde taşımaya çalışmamız. İletişimin "teknolojik" olması. İletişimin sözde sosyal olan medya ile gerçekleşmesi. İletişim bu değil ki. İletişim asla bu olmamalı.
Sherry Turkle TED konuşmalarından birinde 18 yaşında bir gençten bahsediyor. İletişim sorunu olduğundan ama bunu çözmek istemediğinden yakınan gence neden? sorusunu yönelten Turkle, "çünkü gerçek hayat, bu yüzden ne diyeceğimi kontrol edemiyorum" cevabını almış.
Ne diyeceğini kontrol edememek mi sebep?
Bundan korkacak kadar "gerçek bir insan" olmaktan uzaklaşıyor muyuz? Kendimizi düğmeyle çalışır gibi, kontrollü insanlara mı dönüştürüyoruz, yapay insanlara mı?
"Cyborgs", yani yarı-makineler.
Amber Case der ki: "Artık hepimiz yarı-makineyiz. RoboCop veya Terminatör değil belki ama hepiniz bilgisayara ekranına veya cep telefonunuza baktığınızda yarı-makinesiniz."
Evet, dönüşüyoruz. Bir parçamız haline getiriyoruz o makineleri, böylece biz de makineleşiyoruz. Neden?
Çünkü çok sevdiğimiz(!) bu makineler bizim yerimize birçok şeyi yapıyor. Hantallığımıza hantallık katıyoruz. Akıllıca sorular sormak ve cevabını araştırmak, düşünmek size efor sarf ettirecektir. Günümüz insanı ise en az eforu sarf etmek için elinden geleni yaptığından dolayı, büyük çoğunluk bundan koşarak uzaklaşacaktır. Diyorum ya, hantallaşıyoruz.
Düşünmemize gerek mi var? Evet, gerek var!
Neden? demeye ihtiyacımız var. Bu sorunun gücünü kullanmamız gerek. Eğer daha fazla düşünmemeye ve sormamaya devam edersek fark etmeden, aniden yapayalnız kalacağız.
Fakat o an ne kendimizi tanıyor olacağız, ne de teknoloji bize eli avucu dolduran bir şeyler bırakmış olacak.
Ve aslında, "Yalnızlık, insanın kendini bulduğu yerdedir."
Neden? birbirimizi dinlemiyoruz, bu da yukarıda söylediğimle ilişkili başka bir soru. Neden birbirimizi dinlemiyoruz ve bu akıllı dediğimiz makinelere bu kadar ihtiyaç duyar hale geliyoruz? Bunun cevabını bilmiyorum.
Bildiğim bir şey varsa o da şudur ki; çok geç olmadan sevdiklerimizin ekrandan görmeye çalıştıkları sevgiyi, ilgiyi, alakayı onlara vermeliyiz ve hiç kimse, insani bir fonksiyonu bile olmayan bir makineden medet ummamalı.
Çok geç olmadan harekete geçmeliyiz.
Ben kendimden başladım. Yolun binde birini bile tamamlasanız, başarıyorsunuz demektir. Her insan koca bir dünya taşır içinde. Dünyanızı yerle bir etmeyin. Zenginleştirin.
"We expect more from technology and less from each other"