29 Temmuz 2018 Pazar

Haftasonu Okuması - MOMO/Michael Ende

Temmuz 29, 2018 0
'Peki ya insanlar' diye sordu. 'Onlara ne olacak?'
'İnsanlar zaten gereksiz,' diye bağırdı bir ses. 'Dünyayı, artık kendileri gibilere yer kalmayacak bir hale yine kendileri getirdiler.'

Son günlerde en etkilendiğim kitapla geldim bugün.
Alıntı yaptığım bu kitabın adı MOMO. Alman yazar Michael Ende'e ait. Çocuk kitabı olduğunu da söylemeden geçmeyeyim.

"Hikayelerimi içimdeki çocuk ve hepimiz için anlatıyorum" diyor Ende. Ve 8 ila 80 yaş arasındaki çocuklara ithaf ettiğini söylüyor hikayelerini.

Fakat zaten hayatta bize ders veren şeylerin ucunun hep çocuklara dokunduğunu fark ettiniz mi? Çocukların ağzından çıkan bir cümlenin, kafalarından uydurup oynadıkları o oyunların, hayata baktıkları açının bizi düşündürmesiyle başlamıyor mu öykülerimiz, kitaplarımız? Ve aslında hepimizin bize ders verecek bu hikayelere ihtiyacı yok mu?

İşte bu kitap bunu öyle güzel başarmış ki. Sizi ele geçirmek için bir çocuk oyununun içine bile sokuyor sizi, denizin ortasında kalakalıyorsunuz! Kaptan oluyorsunuz, canavarı yok etmek için savaşan o kızlardan biri oluyorsunuz, profesör oluyorsunuz! Tamamen çocuk ruhunuzla baş başa kalıp, düşünüyorsunuz. Hem de çocuklar gibi düşünüyorsunuz: Ön yargısız, korkusuz.
.
.
.
'Oysa zaman yaşamın kendisiydi. Ve yaşamın yeri yürekti. İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe zaman azalıyordu.'
.
.
.

Kendimiz için, mutluluk için uğraşırken ve bunu zamandan tasarruf etmeye çalışarak yaparken aslında zamanı hissedemeyişimizi içimizdeki çocuğa dokunarak anlatmış Ende.

Ve yazarın o kadar huzur veren satırları var ki, kitabı elimden bırakasım gelmiyor. Sanki sayfaları çevirdiğim süre boyunca kafamın içinde huzur dolu melodiler çalıyor. 

Yazarın Momo karakteriyle bize duyurmak istediği asıl şey, iç sesimiz aslında.

Kitabın kapağını kapattıktan sonra gözümü kapatıyorum ve kendimi o küçük kızın yanında sessizce otururken buluyorum. Onun ağzından tek kelime çıkmasa da ben ona bir teşekkür borçlu hissediyorum. Çünkü Momo iyi bir dinleyici. 
Ve 
'çok az kimse gerçekten iyi bir dinleyicidir.' 

İyi bir dinleyicinin ise bundan çok daha güçlü bir gücü vardır. İşte bu gücü benim Momo'ya teşekkür etme sebebim.


Okuyun, okutun.
Bu güzel kitaba, böyle güzel bir şarkı yakışır diyerek bir de şarkı bıraktım size.
Bol hisli günler dilerim..







15 Temmuz 2018 Pazar

"İnsan kendini kaybetmeden bulamaz"

Temmuz 15, 2018 8
Şu sıralar içimden sürekli tekrarladığım bir söz var, tam da vaktinde karşıma çıkan:

"İnsan kendini kaybetmeden bulamaz."

1 ay mı, 2 ay mı, 40 gün mü ya da 1 yıl mı!, ne bileyim işte; bir şekilde bir zaman önce, bir yerlerde kaybettim sanki kendimi. Aniden olmuyormuş demek ki, yavaş yavaş ve farkına varmayarak.
Sonra farkına varıyorsun.
E napacaksın? Ben söyleyeyim, önce çok korkmuş hissedeceksin. Ama korkmak zorunda değilsin.
Düşüncelerinin yoğunluğunda boğulacak gibi olacaksın. Ama boğulmak zorunda değilsin.
Eğer sen de kendini kaybettiğini hissediyorsan, evet, korkmak zorunda değilsin. 
Çünkü; bil! Gün geçtikçe cesurlaşacaksın.
En çok da düşüncelerinden korkmak zorunda değilsin. Sevin ki, düşünebiliyorsun. 

Kaç yaşındasın?

Belki 16 belki de 36. Ben bunu 20 yaşında yaşıyorum, sen ise belki ömrün boyunca kendini bu şekilde sorgulamayacak, bu cümleleri anlamayacaksın. Belki de 16 yaşında başlayacaksın sorgulamaya, anlamaya.

Çoğu zaman anla-ya-mamaya.

Belki de tam her şeyi rayına oturttuğunu düşündüğünde, yolun sonuna yaklaştığını düşündüğünde başlayacaksın sorular sormaya.

Ama;
Nil diyor ya:
"Bazen de tam ortadan kırılmayı
yere düşen camlar gibi dağılmayı.."

öğreneceksin.
Önünde sonunda.

Dağılacaksın ki toparlanmayı bilesin. Çok mu klişe oldu bu cümle artık? Belki. Ama biliyor musun, ben 20 yaşımda ne öğrendim: Bazı cümleler yaşayana ve hissedene kadar klişeymiş. Bunu da bil.

Belki önce, sevdiklerinin canını yakacaksın. İstemeyerek. Cam oldun çünkü, düştün sen. Paramparça oldun. Ayaklarına battın, kanattın onları. Ama bir şekilde bir araya getirebildiler seni ya da sen toparladın kendi parçalarını.


Olmadı belki de, tuzla buz oldun. 
Seni toparlamaya çalıştılar, asla başaramadılar. Toparlanmaya çalıştın, seni birleştirebilecek bi şey yoktu ki dünya üzerinde.

İşte o zaman yeniden başlaman gerekiyor.
Yine, yeni, yeniden.

Ve ben sana küçük bir ipucu vereceğim. 
Yeniden başlamak için en kolay adım sevmek'tir.
Sev. 
Hayır, ben herkes gibi kendini sev demeyeceğim. Bu yetmiyor.
Her gün deneyimlemeyi sev. 
Risk almayı sev. 
Kendini tanımayı 
ve bu süreci sev. 
Dene, dene, dene!
Aşık ol bir gün, diğer gün nefret et belki ama deli dolu sevmekten de asla vazgeçmeden.



Ve Sezen Aksu diyor ya şarkısında;
gelsin... hayat bildiği gibi gelsin. "İşimiz bu: yaşamak"
Bunu kendine hatırlat ve yaşa.
Bir gün her şey biteceği için değil, o an nefes alabildiğin için yaşa. 
Bu da demek oluyor ki, süreci yaşa. Süreci yaşat, öldürme! Kapıl ona, sürüklen bazen. Çünkü evet rüzgara karşı gelmeyen gemi ilerleyemez belki;

...ama senin rüzgarın kuvvetliyse karşı koymak seni sadece yorar.

Bazen kaybolacağız okuyucu. 
Sen; kendini bulduğunu hissettiğinde ona sımsıkı sarıl.
ve
onunla gurur duy.