25 Mayıs 2017 Perşembe

Evet KOŞUN! ama nasıl?

Şimdi size benim son 3-4 aydır hayatıma iyice kattığım ve hiçbir ekipmana gerek duyulmadan, her yapışınızda vücudunuzla aranızdaki bağı güçlendirecek bir spordan bahsetmek istiyorum. Koşu!
Doğa koşuları, en güzeli. Benim çekimimden :)
  Şunu diyerek başlamak istiyorum ki, bu yazıyı okuyan 10 kişiden belki de 9'unun düşüneceği gibi ben de koşu hakkında ön yargılı düşünüyordum ve "çabuk yoruluyorum", "koşuya çıkıp 5 dk bile koşamıyorum" diyenlerdendim. Böyle düşünenler bir yana, bir de hiç kendini denemeyip sadece düşüncede reddetmiş olanlarımız da var tabii ki.
Öncelikle bunu aşmamız gerekiyor arkadaşlar. 
  Diyelim ki karar verdiniz, çıktınız koşmaya. Her şeyiniz hazır, en rahat ayakkabınızı giymişsiniz. Sırf koşmak için ayakkabı almışsınız hatta. Motivasyon tam!
E, sonra? 3 dakika koşup, nefes nefese kalıp, pes mi ediyorsunuz? Gayet normal. Koşuya başlayan çoğu kişiye olan şey bu.
Şimdi size uyguladığım tekniklerden bahsedeyim. 3 dakikada tıkandığım zamanlarda neyi yanlış yapıyormuşum, şimdi nasıl 40 dakika koşabiliyorum?, gibi soruların cevabı niteliğinde.

Bundan bir sene öncesine kadar annemle çıkardım yürüyüşe; 1 saate yakın yürürdük, sonra o dinlenirdi, bense 15 dakika falan koşardım. Ama şöyle: bir şarkıyı bile bitiremeyecek kadar bir koşu -2 dk kadar-, sonra 3 dk tempolu yürüyüş. Böyle böyle gittiği yere kadar. Ama en büyük hatamı şimdi düşününce görüyorum: ani hızlanmak.

Gerek yok arkadaşlar. Sürekli olması daha etkili. Bir anda 2 dk deli gibi koşmanın da elbette -ciğerleri açması yönünden- önemi vardır lakin amacımız kilo vermek veya sıkılaşmak, kondisyon artışı gibi şeylerse süreklilik sağlamaya özen göstermenizi tavsiye ederim.

Gelgelelim; benim yaptığımı uygulayabilirsiniz. Pes etmek yerine araya yürüyüş sıkıştırıp koşmaya devam etmek. Çünkü bu vücudunuz için çok iyi olacaktır, nabzı biraz düşürüp geri yükseltmek. Kalbe büyük yararı var. Deneyin derim. Benim yaptığım tam olarak o teknik sayılır mı bilmem ama, sanırım fark etmeden "interval koşu" dedikleri şeyi uygulamışım. :) Sporcularda eritrosit ve hemoglobin sayısının korunmasında ve yükseltilmesinde önemli bir yöntemmiş. Etkiliymiş de.

Benim bir diğer yöntemim de şöyle: diyelim 30 dk koşmayı hedefledim ama gelin görün ki 15 dakika sonra bir halsizlik, bir güçsüzlük geldi. Hemen hızımı çok çok çok azaltıp, hafif zıplar modda -yol kat etme hedefim olmaksızın- ilermeye başlıyorum. 1 dakika civarı o şekilde koşunca, enerjimi toplayıp, 15 dakika daha koşabilecek hale gelebiliyorum. Velev ki gelemedim, araya tekrar o küçük seansları katıyorum. Yeter ki pes edip bırakmayayım.


Bu süreçte -eğer müzik dinleyerek koşmayı seviyorsanız- kendinize bir koşu playlisti oluşturmanızı tavsiye ederim. Ben müzik dinleyerek koşmaya bayılanlardan olduğum için, bunun etkisini çok görüyorum. Umarım siz de görüyorsunuzdur ya da görürsünüz :)

Şimdi, bir hatamızdan bahsettik: Ani hızlanmak.
Diğer bir hata, az su tüketimi. Koşarken çok sıvı kaybı olduğundan dolayı vücut acil durum alarmı verebilir ve gücünüz tükenmiş gibi hissedebilirsiniz. Birkaç yudum su çözecektir. (Daha da doğrusu, koşuya çıkacağınız günün sabahından itibaren yeterli su alımına özen göstermelisiniz.)

Ve bir hata daha. Ben bu hatayı çok sık yapardım. Isınmadan koşmaya başlamak. Yapmayın. En azından 15 dk tempolu yürüyün ya da 2-3 dk tempolu yürüyüp sonrasında esneme hareketleri yaparak başlayın. Özellikle üst bacağınız iyice esnemiş olsun.

Doğru ayakkabı seçmemek. Bu da son maddemiz. Düz ve sert tabanlı, ayağa büyük ya da küçük gelen, spora uygun olmayan vs ayakkabı tercih etmek sizin performansınızı %70-80 oranında düşüreceği gibi kas ve iskelet sağlığınız açısından da hiç uygun değildir. 


Evet, sanırım benden bu kadar!
Velhasılkelam, koşun. Ben ne vakit çok üzülsem, çok sinirlensem; çok enerjik olsam ve faydalı yönde kullanmak istesem kendimi koşmak için dışarı atarım. Koşmak için alan yoksa, dolaşır gibi hızlı hızlı yürürüm insanlar arasında. Ama tabii koşu parkuru varsa benden mutlusu yok.. 

Deneyin derim!

Teşekkürler vakit ayırdığınız için, bol sportif günleriniz olsun diyor ve gidiyorum..
  

7 yorum:

  1. Samimi olarak söylüyorum çok hoş bir yazı olmuş :)
    Ben bile koşmaya heves duydum anlatımına bakarak ama hayaller ve hayatlar denen söz var ya işte o :)

    Bu arada blog dünyasına yeni geldin sanırım hoş geldin. Ayrıca takipçiler butonunu bloguna eklemeyi unutmuşsun sanırım bu yüzden seni takip edemedim.
    Yazılarının devamını dilerim. Vesselam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Samimi cevabınız için çok teşekkür ediyorum. Heves duyduysanız muhakkak kendinize ve ona bir şans verin derim..
      Acemilik işte, en kısa zamanda ekleyeceğim, çok teşekkürler.
      (Yazma tutkusu olan biri olarak umuyorum ki blogum devam edecek..) Hayırlı günler :)

      Sil
    2. Rica ederim :) Kendime şans vermeye çalışacağım.
      Rica ederim eğer ekleyemezseniz mesaj atmaktan çekinmeyin elimden geldiğince yardım etmeye çalışırım. Yazma tutkunuzun kaybolmaması dileklerimle....

      Sil
    3. Çok teşekkürler. Blogger'ın kendi "blogu izle" butonunu koydum nihayet. Sanırım bundan bahsediyordunuz değil mi?

      Sil
    4. Sağ üst köşeye eklediğiniz blogu takip et eklentisini diyorsunuz sanırım. Bu özellik yeni gelmiş sanırım. Benim blogumda sağ tarafta iki adet ekledim gadget olarak ( hem blog hem g mail için ) lütfen benim bloga bakın anlayacaksınız. Bu arada takip et yazısına tıkladım oldumu bilmiyorum.

      Sağ tarafa bakınız demek istediğimi anlayacaksınız.

      http://meczupyazar.blogspot.com.tr/

      Sil
    5. İzleyici olarak gözüküyorsunuz. Sanırım olmuş, teşekkür ederim. Hala farkını anlayamadım. Diğer türlü takip et eklentisini yapmaya çalıştım ama olmadı. Bir daha denemeliyim sanırım

      Sil
  2. Rica ederim. Yapamadığınız bir şey olursa mail atmaktan çekinmeyin. İyi bloglar :)

    YanıtlaSil